22 Kasım 2015 Pazar

Konuşuyorsa Alevidir…!

Bir eli tabutun üstünde, yüzünde mutluluk ifadesiyle poz vereli birkaç gün olmuştu. “Ne mutlu size oğlunuz öldü” demişti devlet büyüğü. Oysa üstünden daha hafta geçmeden Yarbay Mehmet Alkan 32 yaşındaki kardeşinin cenazesinde haykırıyordu “Bunun katili kim?”

Bir eli tabutun üstünde, yüzünde mutluluk ifadesiyle poz vereli birkaç gün olmuştu. “Ne mutlu size oğlunuz öldü” demişti.

Mutluluğu böyle resmederken yüce devlet, nasıl olur da daha üstünden ay bile geçmeden bir kardeşin tabutu başında “Buradaki vatan evladı daha 32 yaşında. Vatanına, sevdiklerine doyamadı. Bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Düne kadar çözüm diyenler ne oldu da sonradan sonuna kadar savaş diyor. Saraylarda 30 tane korumayla gezip, zırhlı arabalara binip  şehit olmak istiyorum diye bir şey yok. Git o zaman oraya git.” diyebilirdi.


Sorunun yanıtı belli, mutlaka Aleviydi Yarbay Mehmet Alkan. Savaşlarda ölenleri hep onun adıyla anardık ama soru sorunca o Mehmetçik, Alevi oldu.

Çünkü biliyorduk ki; bu ülke biatkar, itaatkar, sorgulamayı suç sayan koca bir topluluktan ibaretti ve bunca yıldır tabutların başında isteneni söylemişti.

Körlerin ülkesinde gören göz olmak ancak Alevi işiydi.

Muhtemeldir ki; Türk, Kürt, Alevi, Zaza, Ermeni, Süryani…yani bu ülkede yaşayıp zorla Türklüğün içine sıkıştırılmış, işi düştüğünde askere alırken milletinin, dininin manası olmayan, çoğu da eğitim zaiyatı olarak kayda geçen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin içine sızmış Alevilerdi Mehmet, Ali, Mustafa Alkan kardeşler.

O sızma o kadar uzun sürmüştü ki; biri Yarbay, öteki Yüzbaşı diğeri de Deniz Astsubay olmuştu.

İşte 32 yaşında evden bayram kömbesi isterken, bundan sonraki tüm bayramlarına kurşun sıkıldığı için artık kömbesi belki ölüm yıldönümlerinin hayır yiyeceğine dönüşecek olan Ali Alkan’ın öldürülmüşlüğüyle TSK içindeki ayrık otun (?) farkına varılmıştı.

Oysa öğretmişlerdi onlara askerlik disiplini denen zulüm ocağında, “ser ver sır verme” Bu nedenle komutanların potin izi belinde çıkan erlerin çoğu, yakınlarına “komutan beni çok seviyordu” diye anlatır askerlik anılarını. Yarbay Mehmet’in çıkışında bu nedenle onu bir yerlere monte ederek çıkış yolu aranıyor.

***

Kendi dipsiz karanlığıyla yüzleşemeyenlerin sıklıkla başvurduğu bir kelimedir: karanlık odakların, dış mihrakların, şer odaklarının …işidir.

Kendi karanlığını karartmanın en baskın halidir bu. Çokça da inanan bulur. Çünkü sorgulamayı bilmeyenlerin peşine takıldığı karanlıklar, aydınlığı göremez körleştirilmişliklerinden. Soru sormak da bu aydınlığa ulaşmanın yoludur ki, bu ülkede yıllardır sorgulayanlar, peşine düşenler, inandırılmaya çalışırken sorularla kör kuyularda dolaşmaya korkmayanları bekleyen son, hiç iyi değildir. Diyarbakır, Tunceli, Batman, Şırnak, Hakkari ve daha bir çok yerde bazen bir köprü altı, bazen bir yıkık bina zindana dönüştürülmüştür bu nedenle.

Ali Alkan’ın teyzesinin oğlu Ahmet Şahin de aynı ayrık sesle, mutluluğu yıllardır denize, havaya, suya çizmeye çalışan ve sonra da çaresizce “Bana mutluluğun resmini çizebilir misin?” diyen fertlerin olduğu bir ülkede, o tanımı geçen hafta Trabzon’da bir cenazede tüm kabulleri ters düz edecek şekilde, bir komiserin cenazesinde çizen birine seslenirken;

“Ne anlaşması yaptın ki, bu vatan evlatları böyle gidiyor? Bu ne anlaşmasıdır? Bunun sonu ne zaman gelecek? Vatan evlatları daha ne kadar yatacak burada? Neden Türkiye ayağa kalkmıyor? Türkiye neden uyuyor? Çözüm süreci bu mu? Çözüm burada yatıyor.” diyor.

HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in “Canı Yananın Eli Ağır Olur” başlıklı bir makalesinde, gariban bir köylüyle yaşananları okurken; gülme, burulma, içsel yolculukla yaşadıklarımız sırasındaki duygu devinimleri, Yarbay Mehmet Alkan ile tezahür etti. Canı yanıyordu ve biliyordu ki bundan sonra asla kardeşi Ali olmayacaktı.

O sordu Alevi mi diye, günlerdir sorgulanıyor. Üst üste aile yakınlarından vallahi, billahi sunniyiz yanıtları geliyor.

Bari ben sorayım, nasılsa Aleviyim. Soruma sorularla zaman kaybettirmeden yanıt almak için peşinen yazdım.

Sahi; Ali Alkan ve son günlerde tüm ölenlerimiz neden öldü? Dün çözüm diyenler, bugün sonuna kadar savaş neden diyor?

Yoksa biz cevabı olmayan sorulara rağmen mi ölüyoruz?

                                Hüsniye KARAKOYUN
                                Tunceli EMEK Gazetesi
                       husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder