Zülfü Livaneli'nin Serenad Romanındaki kadın kahramanın her olay sonrasına yerleştirilmiş sıcak suyla duş muhabbetine anlam verememiştim. Demek insan hayatın kasvetine daha fazla direnemeyince suya dokunarak ruhunu ve bedenini arındırırmış. Şu sıralar, kahraman kitabı yardı da evime yerleşti adeta. Tek farkı, suyun sıcaklık derecesi.
Bir oy verip dört yıl kime tahammül edeceğimize karar vereceğiz. Makam verip sonra boğma histerisine kapıldığımız çok kahraman yarattık milletçe. Bu nedenle önce Başbakan yapıp sonra astığımız, vicdanımızın dinmeyen sesini en büyük havaalanına adını vererek susturmaya çalıştığımız zamanlarımız vardır mesela. Asıp asıp belgeselleştirip ağlamalar da bizim ata yadigarı davranışlarımızdır.
Ne çok canımızı acıtan şey bırakıp yol alıyoruz, ne çok. Asıyoruz, kesiyoruz, yakıyoruz, bombalıyoruz...Her kestiğimiz, astığımız, öldürdüğümüzle eksiliyor ama vazgeçmiyoruz. Hem yapıp hem kanıyoruz. Bu iç ve ruh yangınına kim dur diyecek...?
Çocuktuk. Yanıbaşımızda patlardı bir şeyler. O patlayanların balon değil bomba olduğunu henüz çocukken idrak ettik, ne kötü. Sonra her ses ötekine karıştı. Bir düğün zılgıtı ölüm ağıdına karıştı mesela. Öylece büyüyüverdik.
Güzel günler göreceğiz diyordu büyük büyük adamlar.
İnandık…sonra bekledik…
Gelmiyordu.
O güzel günler sürekli karanlığı gönderirken, kendileri bir türlü gelmiyordu…
Şimdi oylarımız sandıktan kimi çıkaracak az zaman sonra öğreneceğiz. Oysa ölenlerimiz, kopan uzuvlarımız, yarım yamalak ruhumuz ne zaman acıyı kanıksayacak, kim sağaltacak bu çaresizlik duygusunu bilmiyoruz...
Sorular soruyoruz, yanıtı olmayan. Yazılar yazıyoruz Doğu'dan, beden duvarlarımızı yırtan çığlıklar eşliğinde. Aferin diyor birileri ve ödüllendiriliyoruz. En iyi anlatan biziz diye.
Kim resmedebilir ki bu yaşadıklarımızı en iyi bizden başka?
Barışı tüm caddelere, sokaklara, çocuklarımıza isim olarak verdik, gelmiyor diyordu, bizden sonra gelen bir nesil. Feryadı aynı bizimki gibi olan.
Bizden sonra doğurmaya korktuğumuz çocuklara kalacak bu savaş diyerek, daha çok sancıyor sol yanımız.
BARIŞ…
SAVAŞ...
Şehrin ve bölgenin yarısı bu iki ismi parselledi.
Savaş sürerken BARIŞ...o hala gelmiyor...Hiç dönmeyecek, terk eden vefasız bir sevgiliyi bekler gibi bekliyoruz. Ölümcül bir hastalığa tutulmuşun Azrail'e özlemi gibi, dağbaşı yalnızlıkta bir arkadaş bekler gibi, çaya, sohbete, bir kap çorbaya ortak bekler gibi...Evimize bir ses, yüreğimize düşecek sevda tutkusuyla bekliyoruz.
Oysa güzel günler göreceğiz çocuklar demişti Nazım Hikmet 1930'larda...O zaman yoktuk. Çok sonraları okuduğumuzda inandık ve bekledik. Gelmedi.
O güzel günler hiç gelmedi. Kendinden önce yığınla karanlık, ölüm gönderdi ama kendisi bir türlü gelmedi.
Şimdi gözlerimizi kapatıp saymaya başlayacağız Sevgili BARIŞ.
3 demeden çık olur mu?
Hüsniye KARAKOYUN
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
Bizi Tunceli EMEK Gazetesinin facebook sayfaları olan (TunceliEmek veya Tunceli EMEK Gazetesi), Tunceli EMEK Gazetesi Grubu (Tunceli EMEK Gazetesi) ile Twitter’dan da (@TunceliEMEK) takip edebilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder