Pazar günü Boqır Dağı eteklerindeyiz. Doğa bu kadar mı hoyrat bir güzellikle sarıp sarmalar insanı. Tırmanıyoruz…Dağ, 2950 metrelik zirvesiyle yormuyor insanı. Yada ben doğanın sıcaklığına sıklıkla sığındığımdandır, yorulmuyorum.
Acılar ve anılar dinlemişim öncesinde. Bu nedenle beynim zaman akrostişinde savruluyor durmadan. 2005 yılında içeri alınıyor Hüseyin Zeytin. Cumhuriyet Halk Partisi Tunceli İl Başkanı sanmayın. Aynı ad ve soyadı taşıyan Hüseyin Zeytin de Geyiksuyu Köyünde yaşayan biri.
Önceleri Hozat’a bağlı bir belde olan, sonraları köye indirgenen Geyiksuyu köyündeki evi karakola yaklaşık 30 metre mesafedeymiş. Gözaltına alınıyor, yardım ve yataklık iddiasıyla.
İçerdeyken kansere yakalanıyor. Gözaltına alındığında devletin deyimiyle “iki oğluyla terör örgütlerine erzak taşıdığı” iddia ediliyor. Oysa Hüseyin Zeytin’in hiç erkek çocuğu yoktur. Sadece 4 kız çocuk babasıdır.
Uzun yıllar içerde kaldıktan sonra salıveriliyor ancak bir süre sonra yanlış hesaplama yapıldığı söylenerek tekrar cezaevine konuluyor.
Her gün sokaklarından gösteri eksik olmayan Tunceli’de bağırsakları dışarıda, Elazığ E Tipi Cezaevinde tedavi edilmeyen kolon kanseri Hüseyin Zeytin, olmayan oğullarıyla dağdakilere erzak taşımış süsüyle acılar yaşarken, insanın Tunceli’deki STK’lere “O her gün yaptığınız ve kimseye de bir faydası olmayan basın açıklamalarınızdan birini Hüseyin Zeytin için niye yapmıyorsunuz?” diye sorası geliyor.
Bir soru da; varlığını insanının acıları üzerine inşa etmiş bu devlet her kimse ona sorası geliyor; “30 metre uzağındaki evden erzak taşınırken niye engel olmadın?” diye.
Arıcılık yapmak üzere bu dağın yamaçlarına gelen birkaç kişi var. Kurumuş meyve bahçeleri yeniden diriliş sergiliyor adeta. “Bu dağlar ve ağaçlar sese hasret kalmış, bu yıl biz varız diye yeniden yeşermeye başladılar” diyor arıcılık yapanlardan biri.
Bu kentin dağları oysa ne seslere tanıklık etmiştir. Ancak belki acıyı, çığlığı, kanı değil, şarkıları, normal konuşmaları özlemiştir.
Yoksa silahların yankılandığı dağlarda en çok sessizliği özlerdi börtü-böcek.
Köyler boşaltılır, kimsesizliğe mahkum edilirse o dağlar, bitireceğini sandı çatışmalı süreçte devlet denen mekanizma hasımlarını.
Bitmedi.
Çünkü; çocuğunu dinlemeyen, susturan gaddar ebeveynler gibiydi hali. Susturdu dağları, kuruttu ağaçları, bombaladı, tırtılla yaprağını kuruturken sandı ki gizlenenleri de çekip alacak içinden.
Bir dinleseydi, belki karşılıklı insanlaşma süreci başlayacak ve yaşanmayacaktı bunca acılar. Şimdi tarımı canlandıracağım söylemi bu nedenle eğrelti ve inandırıcı değil artık. Öldürdüğünden özür dilemek olur muydu ki?
Bu topraklarda kim vurduya giden nice yüreği güzel, masum insanlarımız oldu. Çatışmalı süreçte herkes kendine ayrı ayrı işledi cinayetleri ve her mekanizma varlığı için gerekli gördü kanla bulanmışlığı.
Devletin bekası için denildi…
Düşük yoğunluklu savaş denildi…
Devlet vardı bir yerlerde ancak yurttaşından çok uzaktaydı muhtemelen.
Savaş kirlilikti, kendi içinde çatışırken en insani duyguları kirletti.
Demem o ki, dağlar özledi bizi…Silahsız ama ses veren hallerimizi…
Hüsniye KARAKOYUN
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
Bizi Tunceli EMEK Gazetesinin facebook sayfaları olan (TunceliEmek veya Tunceli EMEK Gazetesi), Tunceli EMEK Gazetesi Grubu (Tunceli EMEK Gazetesi) ile Twitter’dan da (@TunceliEMEK) takip edebilirsiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder