21 Kasım 2015 Cumartesi

Bir su hikayesi bir asker korkusunu bastırır mı?

Çocukluğumuz bu bölgede şekillendi. Çocuk ve genç olma hakkımızı gaspeden bir geçmişimiz var. Bunlara özlemin prangasıyla adeta yol alıyoruz.

Ekonomi konferansında alakasız zannedilen bir anda, salondakilerden ortayaşı geçkince birinin “Bize kimse sevmeyi öğretmedi. Bir kadına onu sevdiğimizi bile söylemeyi bilmiyoruz. Kadınlarla nasıl konuşulur bilmiyoruz” cümleleri, toplumsal eksiltilmişliğimizin ansızın cereyanıydı.


Bizi ne yürek dolusu seven oldu nede öyle nasıl sevilir diye öğreten. Bu nedenle kaçak göçek sözcüklerimiz vardır sevgiye dair, oysa nefretimiz hoyrattır. Uluorta dökülüveren kırıp döken cümlelerimiz yüksek perdeden dillendirilirken, aşka, sevdaya dair olanlar, biri duyacak korkusunun içine gizlenmiştir çoğu kez.

Öyle çok korkularımız var ki, üstesinden gelebilme şansımız da yok gibi.

Tunceli’nin en büyük köyüne gidiyoruz haftasonu. İki okey, pişti arası muhabbette daralıyoruz dinlediklerimizden. Asker, polis güvenlik amaçlıdır kuruluş statüsünün gereği. Bizdeyse korku nedeni.

Öyle çok korkmalarımız var ki, çekip kendimizi günümüzdeki zamana taşıyamıyoruz dahi. Bu şehrin, bu bölgenin, bu ülkenin korkularına karışıyor Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı bir beldeyken köye indirgenen Darıkentli’nin korkuları.

Köye hakim tepeye kurulu karakol, köylüyle aynı depodan içtiği suyu kendisine ulaştıran pompaların elektrik parasını ödemiyor. Ortak payda yaratmak adına bir araya gelindiğinde belli belirsiz talep, karakol komutanının “Bana fatura getir ki ödeyeyim” sözlerinin ardından silikleşiyor. Oysa tüm köylü ile karakolun tek bir saati vardır, bu nedenle ayrı bir fatura ne her köylüye ibraz edilebilir nede karakola.

Askeriyenin dağa taşa yağdırdığı bombalar için rastgele harcanan kaynaklar, neredeyse sadece yaşlıları barındıran bir yerleşim alanına dönüşen köyün dört günde bir üzeri yeşil tabakayla örtülü suyundan kullanan karakol bütçesinde kendisine yer bulamıyor.

Kamu kaynaklarının sınırsız israfının kötü ve acımsı bir örneği olan bu köydeki durum, içmesuyu ile başlayıp, kanalizasyonla ayyuka çıkıyor. Bazen su akmayan derelere metrelerce duvar örerek sel baskınını önleme hikayesiyle milyarları toprağa gömen mülki idare ve onun alt kademesindeki uygulayıcılar, bazen 1.000 kişinin yaşadığı yerdeki sorunu, “Git su bul ama sorunsuz olsun, bakarız” diyerek baştan savmacı bir tutumla vatandaşını makamdan uzaklaştırırken, kendisinin gönülden ne kadar ıraka gittiğinden bihaber yaşıyor.

Bu korkmaların sonucunda bazen bir valinin, askeri üst düzey birinin, emniyet müdürünün makamını terk etmeleri, giderek daha spesifik konumdakilere dek yaşanacak hale geliniyor.

Bu nedenle Mazgirt Kaymakamının makamından “Git su bul bakarız” sözü karşısında, “Su bulmak benim işim değil” denilerek çıkılamıyor.

Sonra bunu, birkaç askerin başındaki bir karakol komutanının kullandığı su için bir bedel ödemeden öylece sadece kullanması sonrasında en insani haliyle kendisinin “Gariban köylü ödüyorsa devlet kurumu olarak ben de ödemeliyim” demeyen halleri bölüyor, insani korkular yerine geçmişte yaşatılan acımasızlıkların sonucu duyulan korkuları.

Kamu kaynaklarının toprağa gömük hallerini köylere giderken daha iyi gözlemliyor insan. Yamalanan ileri bir köy yolu için gönderilen ağır tonajlı bir kamyon, düzelteyim diye yola çıkarken, geçtiği güzergahtaki düzgün yolu bozuyor. İnsan yaşamayan köyün ortayerine akmayan çeşme yapıp bunun için kilometrelerce güzergahtan su getirildi göstererek sıfırlar atılmadan önceki haliyle trilyonu heba eden 2000’li yıllardaki Tunceli Valileri ile dönemin İl Özel İdaresi Genel Sekreterlerini ekşimtrak hallerle anarken, son 2 yıldır kente gelen valilerin iyiniyetli yaklaşımları tamir ededursun, bir asra yaklaşan zamanda örülen korku tapınağını yıkmaya hayli zaman gerek. Çünkü köylüyle konuştuğumuzda dillendirilenler, bize rahat söylenenlerin, varlığını halkın mutluluğu ve refahı üzerine dayalı kurumlardaki muhataplarının karşısında korkuya yenik düştüğünü gösteriyor.

Dün devlet kılıcıyla korkutulan halk, bugün kendisine sorun iletildiğinde çözümü için hemen talimat veren Hakan Yusuf Güner ile başlayıp şimdiki Tunceli Valisi Sayın Osman Kaymak’ın duyarlılığıyla taçlanırken, “Bir anda yılların hasarını onarmaya yeter mi, güç gibi ancak bir yerden başlamalı artık. O noktaya geldik sanırım” mutluluğunu duyumsatır türden, bu da görmezden gelinmemeli.

  e-mail: husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr

Bizi Tunceli EMEK Gazetesinin facebook sayfası (TunceliEmek), Tunceli EMEK Gazetesi Grubu (Tunceli EMEK Gazetesi) ile Twitter’dan da (@TunceliEMEK) takip edebilirsiniz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder