Karın hayatımızı teslim aldığı çocukluk zamanlarımız oldu. Ondan kurtulmanın mümkün olmadığı, bu nedenle onunla yaşamaya alıştığımız, yolların kapandığı, iki metreyi aşan karda köydeki evlerimize hapsolduğumuz. Bunca beyaz örtünün arasında erkeklerin kendilerince yaptıkları kızak ve kayaklarla karı keyfe dönüştürdüğü, bazen bir leğen yahut poşetle dahi kayarken ortaya çıkan görüntüleri komikmiş algılayıp gülerken, küçük kız çocuğu olarak dahi buna hakkın tanınmadığı zamanlarda, olurda kaymaya yeltenen çıkarsa “Sen kızsın, ayıp” cümleleriyle şekillendik. Erkeği leğende kayarken komik bulan kadın, kızını kayakların üzerinde görmeyi ayıp sayıyor?
“Doğurduğunu doğru dizayn edemediği için yaşıyoruz tüm bunları” çıkarsamamı bir kez daha kullanacağım, tekrarı hafızaya kazma isteği olarak kaydedilsin.
Sakız çiğnemenin, gülmenin, karda kaymanın, ata binmenin, erkeklerle aynı sofrada yemek yemenin, kısa kollu giymenin…ayıpsandığı bir çocukluk ve ilk gençliğe hapsolarak yol alırken, Tunceli’nin suyuyla, karıyla aslında kendisine hatırı sayılır bir insan turizmi yaratması mümkünken, beceriksiz yöneticiler, halkın üretimsizliğiyle karı hala eziyet görür bir ilçe haberleri okuyoruz Ovacık’a dair, ne diyelim.
Erzurum dahi karını değerlendirmeyi öğrendi de yağmadığında suni kar ve ot ile samandan kayak pistleri oluştururken, tüm beceriksizliklere ek olarak dağdakilerin kayak tesisini neden havaya uçurmak istediği sorusu da yanıtsız duruyor.
Haftasonu o çocuklukta bizden esirgenen ayıplı işi yapmak üzere Ovacık’ta Munzur Dağının eteğindeki Kel Dağında açılan traktör yolundan bozma pistte kayakla aşağı doğru inerken, Tunceli genelinde ayıplara hapsolmuşluk sonrası, çocuklarımızın acaba ne meziyetlerinin ortaya çıkmasını engelledik diye geçiriyorum içimden. Daha 20 yıl önce araç girilmeyen sayısız köylerimizde; atları tarla, bağ-bahçe, bir yerden başka bir yere varmak için vasıtaya dönüştürmüşken, neden hep büyüklerimizin arkasında ve gölgesinde bırakıldık. Bugün o atlardan sonraki zamanlarda binicilerimiz, kayak şampiyonu kızlarımız neden yok mesela?
Olmadı, çünkü bunlar ayıptı. Bu kadar masum şeyleri kız çocuğuna ayıp sunan elbette babalar değildi. Anneler bu konuda sırayı başkasına kaptırmayıp günümüzü de şekillendiriyor hala.
***
Yönümüz 8 Marta doğru. Meydanlara inenler, “Kadına Kalkan Eller Kırılsın” nakaratını tekrarlarken, yaygın medya hergün evimizin tam ortayerine bir kadın kellesi bırakarak ayrılıyor huzurdan. Yanan, kesilen, asılan, kurşunlanan kadın gerçekliği arasında, Munzur Dağından aşağı doğru inerken, bir anda kendimi yerde buluyorum. "Hocam ıslanacaksınız" cümlesi uyarı niteliğinde, bendeki yansımasıysa başka. Üzerime öldürülen bir hemcinsimin kanı bulaşacaksa kalabilirim biraz daha. Şiddet mağduru bir kadına, Tunceli Barosunun kadın avukatlarından kimsenin vekil olarak görev almaması sonrası beynim zaman akrostişinde durmadan savrulurken, kanla ıslanmazsa bedenimiz, ruhumuz belki asla aydınlanmayacak diye geçiriyorum içimden…
Şiddete uğrayan, öldürülen kadın haberlerinde meydanlara inen ve attıkları sloganlara kanıp bizimde bunları haberleştirdiğimiz o hukukçular, “Aynı barodayız. Davayı alırsam yüzüne bakamam.” derken, kendisi de bu durum kadar riyakar olan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın icraata dönüşmeyen ancak belki görseliyle caydırıcı olur dediğim bir videosu var son günlerde “Önce Adam Ol” diyen.
Kadınına şiddet uygulayan düzgün giyimli birine, simit-çay ve gazete dahi satılmayan, çocuğun başına uzattığı eli havada kalan biri. Video geri sarıldığında, perde arkasından erkekliği kadına dayaktan ibaret olan bir adam silüeti beliriyor.
İnsanın bunların arasında iki şeye isyan edesi geliyor:
Bir, bize ayıplı sunduğunuz bunca şeyin arasında şimdi herkes kendisine bakmadan ötekini kınarken, mutsuzluk dizboyu oldu görmez misiniz? İşte bu nedenle ayıbınız batsın.
İkincisi de; Bir kadının uğradığı şiddet sonrasında davasını almayan kadın avukat-avukatlaradır sözümüz: “Yüzüne bakmazsınız o kişinin olur biter. Her yüze bakmanız gerekmiyor. Sokaklarda kadınlar gününde, katledilen kadın haberleri sonrasında alanlarda buna karşı durduğunuzu gösterirken, çevrenizdeki yüzlerce yüze bakıyorsanız (!) bir yüze bakamamayı neden bu kadar hatırı sayılır yere koydunuz ki?
Çünkü sizler bu yeminle başlamıyor musunuz mesleğinize; “Hukuka, ahlaka, mesleğin onuruna ve kurallarına uygun davranacağıma namusum ve vicdanım üzerine andiçerim.”
Yoksa vicdanınızı mı içtiniz?
Hüsniye KARAKOYUN
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
tunceliemek@yahoo.com
Bizi, Tunceli EMEK Gazetesinin facebook sayfaları olan (TunceliEmek veya Tunceli EMEK Gazetesi), (Tunceli EMEK Gazetesi)grubu ile Twitter’dan da (@TunceliEMEK) takip edebilirsiniz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder