22 Kasım 2015 Pazar

Bir parça nefes verebilir misiniz?

Kadınlar günü kutlamalarında “Aman ha kadınlığımızın farkına varılmasın” diye itiraz edesi geliyor insanın.
Kadınlık zor iş. Üstelik sadece bu ülkede değil. Erkeği halk deyimiyle parmağında oynatan kadın, onun parmağının çektiği tetikle düşüyor toprağa bazen. Hasarlı bir sevgi, sonunu ölüme götürüyor.

Atılan sloganlar karşısında insan yanıbaşlarına bağdaş kurup öylece bakmak istiyor. Bir şeyler ters çünkü.


Kadına şiddeti en çok kınayanlar, sanki bunun ardına saklanarak gerçeğinden arınmak istiyor. Yakınında olup tanıdığınız yüzler, bilgisayar arkası kadın dayanışmacısına dönüşünce, yine de bir parça ümitleniyor insan, acep yüreğinde bir yere hapsetmiş midir adamlığı?

Tunceli, TÜİK’in istatistiki birkaç verisine karşı çok hiddetlendi son zamanlarda. Mesela “En geç evlenen en çabuk boşanan” ilmişiz. Yani, yarısı uzun metrajlı bekar, öteki yarısı zor bulduğunu, kaybetmekte tereddüt etmiyor.

Tüm yol göstericileri mi kaybettik? Yada kadınlığımızın farkına varmamızı isteyenler ve bunu bize devrim diye sunanlar, ortak paydada buluşmamızı mı elimizden aldı?

Kadın-erkek eşitliği, çağdaşlık, hakkımızı yedirmeme, kadının kendi ayakları üzerinde durmasını mutlaka bir işe girip çalışmalı diye telkin edenler, korkarım bizden çok şey çaldı.

Dağ ile devlet arasına sıkışmış halk, “çocuğumu koruyayım” derken, başka bir uçuruma doğru mu sürüklüyor çaresizce?

Yirmi yılı aşkın süredir devrimci olmamız için uğraşılırken, ne kadar asiysek o kadar kadın, çayı biz getirdiysek tepsiyi o getirmeliyi hakkına sahip çıkmak, eşitlik derken erkeğin dünyasına savunmasızca bir çok kadını çırılçıplak attığını fark edemedi mi?

Dedeliği, Pirliği, Aleviliği reddetmek devrimciliktiyse şayet, bugün düzenlenen Alevi Çalıştaylarının Sonuç Bildirgelerine bunlara saygıyı telkin eden cümleler yazılmasını nereye oturtalım ki şimdi?

Öyle çok duygu devinimleri yaşıyoruz ki, yanlışlar labirentinde doğrunun pusulası çoktan şaştı muhtemelen. İyi bir müziğin melodisinden avuç dolusu hüznü içmek kadar çaresiz mi bırakıldık?

Çok yorulduk, çok. Kürtlük, Alevilik, Devrimcilik, Kadınlık oluru-olmazı arasında, insanlığı özledim kendi namıma...

Dil bilmez kadar anlamlandıramıyorum yaşadıklarımı. Kendi doğrularıma tutunurken, başkalarının yanlışlarının orta yerinde yaşamaya mahkum ruh hali çok yorucu.

Gırtlağına yapışırda sorar bir silüet figürü canlanıyor beynimde, “Beni seviyor musun?” diyen. O anda sevgi, ölüm, zulüm, kaos, yorgunluk kaplıyor tüm bedenimi…

Volümü sadece beden duvarlarına çarpıp yitip giden bir çığlıkla “Bir Parça Nefes Verebilir misiniz?...LÜTFEN…diyesim geliyor…


Hüsniye KARAKOYUN
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr

Bizi, Tunceli EMEK Gazetesinin facebook sayfaları olan (TunceliEmek veya Tunceli EMEK Gazetesi), (Tunceli EMEK Gazetesi)grubu ile Twitter’dan da (@TunceliEMEK) takip edebilirsiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder