17 Eylül 2016 Cumartesi

Bayram; bari adına yaraşır gelseydin…!

Hüsniye KARAKOYUN Yazdı

Öyle zor ki savaşın çocuğu olmak. Sanki bir yanın eksik dolanmak gibi koca bir boşlukta. İyi cümlelerin yok mesela. Çalınmış gibi tüm umutlar. Dön ne olur, dön. Aldıklarını geri getir, yitip gidenleri sun artık.

Biliyorum ne geçmişe serzeniş, ne geleceğe umut besleyebiliyoruz.

Bayramlar bu nedenle buruk bir sevda gibi kokuyor. Acılar yumağında, avuç içini ısıtıyor kapatıp yüzümüze, görülür kaygısıyla akıttığımız gözyaşlarımız.

Onlarca bayramı olan ülkede, peki neden gülemiyoruz? Bayram sözcüğü yoksa bizim anladığımız, bize anlatılan kavramın zıddına verilen ad mıydı?

Şimdi ben sorular sorsam ve sevmediğim keşkeler dizilirken yamacıma, biri cevaplasa.
Vardır mutlak yanıtları. Vardır bir bileni, anlatmıyor herhal. Cevapsız kalışımız, çaresizlikle dolaşmamız bundandır.

Bir dersi olmalı öyle değil mi, yapılanın, yaşatılanın…savaşın çocuklarının ondan çıkardığı ders sevgi, insanlık, yüceltilmişlik, eşitlik, hak-hukuk-adalet olur mu ki?

Olsa olsa buza kesmiş bir beden, hissiz bir ruh, insanlığı çöpe atıp kendi yaralarının kabuk bağlamasına dahi imkan tanımayan bir yürek bağışlar…

Etrafta patlayan bombalar, ölümler, gözaltı, tutuklama, görevden almalar…
Sanki herkesin acısı ötekine karışmış…

Kim ne yaptı, yaptı mı, yapan ile yapmayan ayıklandı mı…?

Sorular sorulara ekleniyor. Bayram silikleşiyor, yerinde koca bir boşluk oluşuyor ve mutsuzluk işi umudunu kaybetmeye dek vardırıyor.

Tüm bu zamanlarda kabuğuma çekiliyorum. Sözcükleri birinin tekelinden almakken niyetim ve EMEK sırf bu yüzdenken adı gazetemin, uğrunda başka hırpalanmışlıklar yaşamaya inat sürdürmüşken, içimde yaşananlara bakarak biriktirdiğim acılarımı sağaltmak için kitap okumaya sığınıyorum.

Acımı, gördüklerimin ağırlığını bir yazarak bir okuyarak hafifletebiliyorum çünkü.
Her bitirdiğim kitap sonrası, ya da iyi bir cümleden sonra gözlerimi kapatıyorum. Okuduklarımı hazmetme isteği bu. Yemeği damağında gezdirip, tadı beyinden başlayarak tüm hücrelerime yayma çabam da sıklıkla olur.

İşte adı bayram olsa da; ben, biz, siz, belki büyük çoğunluk ya da bu da bir yanılsama (yoksa büyük yoğunluk karşı çıkardı da savaş dururdu, insanlar ölmezdi, sağdan, soldan, asker, polis, dağda, kentlerde) otuz küsur yıldır bitsin dileklerimizi acılarımıza sarıp gül köklerine gömüyoruz, bitiversin diye.

Sonra; çarpık, çurpuk, tamda bu sırada akan gözyaşlarımız titretirken elimizi, gözyaşlarımız damlayıp bozarken yazıyı, “BARIŞ” diyoruz.
Barış, barışalım, barışın…

Siz de yorulmadınız mı ey ahali? Yalnız bir kaç insan mı bu isteği feryada dönüştürdü ben gibi…

BARIŞ…

Çığlığı beden duvarlarımıza çarpıp, yitip giden bir sessizlik eşliğinde dökülüyor, geçmiş ta çocukluğumuza dayanan.

         Hüsniye KARAKOYUN/husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr         


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder