Hüsniye KARAKOYUN Yazdı
Öyle zor ki savaşın
çocuğu olmak. Sanki bir yanın eksik dolanmak gibi koca bir boşlukta. İyi
cümlelerin yok mesela. Çalınmış gibi tüm umutlar. Dön ne olur, dön. Aldıklarını
geri getir, yitip gidenleri sun artık.
Biliyorum ne geçmişe serzeniş, ne geleceğe umut
besleyebiliyoruz.
Bayramlar bu nedenle buruk bir sevda gibi
kokuyor. Acılar yumağında, avuç içini ısıtıyor kapatıp yüzümüze, görülür
kaygısıyla akıttığımız gözyaşlarımız.
Onlarca bayramı olan ülkede, peki neden
gülemiyoruz? Bayram sözcüğü yoksa bizim anladığımız, bize anlatılan kavramın
zıddına verilen ad mıydı?
Şimdi ben sorular sorsam ve sevmediğim
keşkeler dizilirken yamacıma, biri cevaplasa.
Vardır mutlak yanıtları. Vardır bir bileni,
anlatmıyor herhal. Cevapsız kalışımız, çaresizlikle dolaşmamız bundandır.
Bir dersi olmalı öyle değil mi, yapılanın,
yaşatılanın…savaşın çocuklarının ondan çıkardığı ders sevgi, insanlık,
yüceltilmişlik, eşitlik, hak-hukuk-adalet olur mu ki?
Olsa olsa buza kesmiş bir beden, hissiz bir
ruh, insanlığı çöpe atıp kendi yaralarının kabuk bağlamasına dahi imkan
tanımayan bir yürek bağışlar…
Etrafta patlayan bombalar, ölümler, gözaltı,
tutuklama, görevden almalar…
Sanki herkesin acısı ötekine karışmış…
Kim ne yaptı, yaptı mı, yapan ile yapmayan
ayıklandı mı…?
Sorular sorulara ekleniyor. Bayram
silikleşiyor, yerinde koca bir boşluk oluşuyor ve mutsuzluk işi umudunu
kaybetmeye dek vardırıyor.
Tüm bu zamanlarda kabuğuma çekiliyorum.
Sözcükleri birinin tekelinden almakken niyetim ve EMEK sırf bu yüzdenken adı
gazetemin, uğrunda başka hırpalanmışlıklar yaşamaya inat sürdürmüşken, içimde
yaşananlara bakarak biriktirdiğim acılarımı sağaltmak için kitap okumaya
sığınıyorum.
Acımı, gördüklerimin ağırlığını bir yazarak
bir okuyarak hafifletebiliyorum çünkü.
Her bitirdiğim kitap sonrası, ya da iyi bir
cümleden sonra gözlerimi kapatıyorum. Okuduklarımı hazmetme isteği bu. Yemeği
damağında gezdirip, tadı beyinden başlayarak tüm hücrelerime yayma çabam da
sıklıkla olur.
İşte adı bayram olsa da; ben, biz, siz, belki
büyük çoğunluk ya da bu da bir yanılsama (yoksa büyük yoğunluk karşı çıkardı da
savaş dururdu, insanlar ölmezdi, sağdan, soldan, asker, polis, dağda,
kentlerde) otuz küsur yıldır bitsin dileklerimizi acılarımıza sarıp gül
köklerine gömüyoruz, bitiversin diye.
Sonra; çarpık, çurpuk, tamda bu sırada akan
gözyaşlarımız titretirken elimizi, gözyaşlarımız damlayıp bozarken yazıyı,
“BARIŞ” diyoruz.
Barış, barışalım, barışın…
Siz de yorulmadınız mı ey ahali? Yalnız bir
kaç insan mı bu isteği feryada dönüştürdü ben gibi…
BARIŞ…
Çığlığı beden duvarlarımıza çarpıp, yitip
giden bir sessizlik eşliğinde dökülüyor, geçmiş ta çocukluğumuza dayanan.
Hüsniye KARAKOYUN/husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder