
Her sabah yeni bir güne uyanıyoruz. Bunca karanlık, kasvet ve kaosa rağmen güneş doğmaya, dünya dönmeye devam ediyor.
“Zor günlerden geçiyoruz” tekrarlı nakaratına inancımızı çoktan yitirdik muhakkak. Çünkü biz ülke olarak zorun orta yerine bağdaş kurmuş, geçmesine asla izin vermek niyetinde de değiliz.
İnsanlar gözaltına alınıyor, geçmiş yıllarda olduğu gibi…intiharlar yaşanmaya başladı. Yargılamalar, görevden almalar…
Suçlunun yargılanması ve cezalandırılması kabul edilebilir de, araya suçsuzlar karışıp canı yanarsa diye yürek sızlamakta…
Adalet; aldıklarını, yargıladığında salıverirse bir gün “Yanlışlık olmuş. Pardon” diyerek, kim iade edecek onlara kaybettirdiklerini.
Bu ülke sürekli bir grup vatandaşını alıyor, paçavraya çeviriyor sonra “Pardon” diyor.
Asıyor mesela. Darağacında sallandırıyor, hapse atıyor, araçlara bindirip teşhir ederek nezarethanelere götürüyor, polisin zaman zaman ensesine indirdiği şaplaklarla TV’lerden haberler izliyor, sonra bunun insan olduğu gerçeğinden uzaklaşıp sanal dünyada bir de biz büyük habercilik olayı gibi paylaşıyoruz.
Darbe girişimi, yapanların cezalandırılması, yapana karşı milletin “DUR” diyen cevalliği eyvallah da, sokağa inenin kendi adaletini uygulama havariliğine kalkışması bir parça tedirgin edici değil mi?
Gerçekten kelle kestiyse, peşinden sürüklediyse, kolunu-bacağını kopardıysa, alıştığı bu kan kokusu gelecekte kime yönelir hesabı yapılmaz mı hiç?
Bu ülkede yıllardır adalet zaten ağır aksak işliyor.
Mesela, dava açtığınızda bir malınız için, onu ancak torununuzun zamanında sonuçlandığı çokça olur.
Sürgün edildiğinizde 3 yılda dönebilecekken devlet memuru olarak eski görev yerine, dava bazen sizin süre bitip normal tayin istediğinizden sonra sonuçlanıyor, dönebilirsiniz diyerek lehinize kararla.
Tecavüz edeni, taciz edeni, dolandıranı, gecenin bir yarısı sizi rahatsız eden sapığı, “Bir kere olmuş” diyerek salıveren ve itirazınızda da neredeyse itiraz edeni cezalandırmaya kalkışan halleri çokça olur bu ülkede adalet dağıtması gereken koltuklara oturanların.
Böylesi durumlarda, yargıçtan korkulduğundan duvarlara yüklenmiş suçla tanımlanan “Mahkeme duvarı gibi surat” tanımlamasına takılır cümleleriniz, adaleti arama çabası yerde çakmakla bir şeyler arama hicvine dönüşür.
Sizin kendilerinden adalet beklediğiniz, gülerse bütün dünya bunu suç işlemek için fırsat bilir tavrıyla, üzerinde Adalet Sarayı yazan o koridorlarda, mahkeme salonları, hakim-savcı odaları, insana değer vermeyen binlerce yargı mensubuna inat, ensesine şaplak yiyerek bindirildiyse araçlara tüm bu adil olmayan bazı adalet mensupları dahi; yine de onlara bunu yaşatanlara itiraz edilmeli.
Sırça saraylar, köşkler kurtarmıyormuş belli bu ülkede kimseyi.
Adalet Sarayı’ndan emniyet nezarethanesine giden yolun kısalığına bakın bir.
Bu yaşananlar, herkeste bir parça iç muhasebesi yaratır mı acaba?
Yargıladıklarımız: insan.
Adalet dağıtacaklarımız: insan.
Suçluysa dahi yargılanırken aşağılanmamalı.
Adalet işte tam da suçlu var diye var olan bir kurumsa, inadına adil-tarafsız-sevecen yargılamalı suçluyu.
Gözüne bakmadığının, dinlemediğinin, karşısına geçip konuşmasına izin vermediğinin hakkını nasıl savunabilir yargıç?
Doğruyu nasıl arayabilir ve bulabilir ki?
İşte o gün başkalarını dinlemeyen adaletin mensubu, bugün mutlaka kendisini dinleyene, yapmadıysa doğrunun bulunmasına ihtiyaç duyar.
Yaptıysa dahi, suçluysa dahi, ensesine şamar yiyerek teşhir edilmeden yargılanma hakkına sahip. İşte bu haktan ötürüdür ki, hakim ve savcılar tam da bu zamanda, bugün kendi içine yolculuk yapmalı.
Bu ülke garip bir ülke. Başbakanını sallandırmış darağacında.
Dışında saray yazan yer korur mu sanırsınız?
Korumayacağı şimdi daha anlaşıldı.
Suçluyu ayıklarken itinaya en çok şimdi ihtiyaç var.
Görevden alınan, gözaltına alınan, darbeci, ihanetçi…ne tanımlama kullanılırsa kullanılsın yargılanan için, önce suçu ispatlansın, sonrada cezasını çeksin olmalı yöntem.
Enseye yenilen şaplak, koparılan baş-kol-bacak, herkesin kendi adaletini uyguladığı bir dünyaya zemin hazırlar ki, bu hepimize acı vermeli.
Cezalandırmaya karşı değilim kuşkusuz. Sadece yöntemlerinedir itirazım.
Bir de iyi araştırılması, gerçekten suçluysa adalete teslim edilmesidir önerim.
Adalet, yıprattıktan sonra suçsuzluğunu ispat değil, kişinin onurunu her şeyden üstün tutar halde iyi araştırma sonunda mahkum edilmesidir beklentim.
Hüsniye KARAKOYUN
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
***
Gazetemizin haberlerini okumak için www.tunceliemek.com.tr (http://haber.tunceliemek.com.tr/)
adresini ziyaret edebileceğiniz gibi, Facebook'tan Tunceli EMEK Gazetesi ile Twitter'dan @TunceliEMEK'ten takip edebilirsiniz...
Tunceli EMEK Gazetesi/Gücünü Cesaretinden Alan Gazete...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder