1 Mayıs 2017 Pazartesi

Bugün bir parça delirsek...!

Bugün bir parça delirsek...!


Çekiyor yüreğimiz bizi dara. Kimi zaman yamacına bağdaş kurup, “Yok mutlaka bize bir diyeceği olacak” iç geçirmeleri eşliğinde duruyoruz ama nafile, olmuyor.
Beklenti işte. Topluyoruz hayal kırıklığını, umudu bir başka bahara saklayarak yol almalarımız başlıyor yeniden.
Bayramlarımız var: Kurban Bayramı, Ramazan (Şeker) Bayramı, daha adıyla ortaklaşamadığımız Nevruz ya da Newroz Bayramı, İşçi-EMEKçi Bayramı, Zafer Bayramı, Çocuk Bayramı, Gençlik Bayramı, Cumhuriyet Bayramı…
En güzel olan, diyetisyenlere, beslenmemizin içine edenlere göre sakıncalı olsa da seceresi, bazıları da Ramazan Bayramı bu, ne şekeri diye itiraz etse de ben en çok adından mıdır nedir Şeker Bayramını sevdim hep.
Bayram ya, bir de tat varsa içinde, varsın şeker sağlığa zararlı olsun.
En son zaten kim düşündü ki sağlığımızı? Ruhumuz dumura uğrarken, baharın müjdecisi çiçekten alırken adını, cemre her bir tarafa düşüp en son baharı müjdeleyeceği sırada, toprak ana bağrı gibi sererken kendisini insanoğlunun emrine, biri ne olur artık bizi düşünsün bu Nevruz ya da Newroz’da…!
“Bugün bayram, erken kalkın çocuklar” diyordu kendisi de toprakla buluşmuş olan Barış Manço.
Kar ve boranla özdeşleşmiş 1 Şubat günü ve 1999 yılında çocuklara kah çağrı, kah onlarla program yapan Manço, ayrılmıştı bu diyardan ve toprak anaya sığınmıştı.
Şimdi bugün bayram ya hani, keşke giysek en güzel giysilerimizi, çıksak sokaklara ve “Bugün bayram diye erken kalktık ey millet” diye haykırsak.
Sancımasa sol yanımız, ruhumuz acımasa mesela…
Gülsek ağız dolusu. Artık beklemesek 17 Nisanları, birkaç yılda bir “Mart”ları kabusa çeviren seçim zamanlarını…
Ne var ki, birilerini seçmek neden kabusa dönüşsün ki?
Niye her seçim kasvetini bir başka seçimle adeta ortaklaştırıp hep üzülen, kahrolan, bekleyen, daralan, boğulan oluyoruz ki?
Tunceli’de mesela, neden her güne gözaltı, tutuklamalarla uyanıyoruz ki?
İçeri giren her insanla, başkalarına yaşam alanı hiç açtık mı ki?
Can acıtmanın cana iyi geldiğini kim öğretti ve söyledi ki bize?
Başkası mutsuzsa, mutlu olmanın formülünü kim bulduysa paylaşsın o zaman bizimle…
Ben çünkü, neredeyse doğduğumdan bu yana hep inşallah temennisiyle bir şeyleri beklediğimi hatırlıyorum.
Gelip geçmesini beklediğimin nevii değişiyor ama ben ve çevremdekilerin temennileri hep aynı…
Bugün bayram. Nevruz ya da Newroz, ne önemi var ki adının. Adı bayram ve baharı muştuluyor.
Bugün gülmek serbest olsa bari…Ağız dolusu gülmek mesela…
İyisi mi bari bir deneyelim, belki iyi gelir. Ya da belki şakacıktan bu gülmelerimiz gerçeğe dönüşür…
Ben deneyeceğim, sizi bilmem…
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
***
Gazetemizi;
Facebook'ta: 
Tunceli EMEK Gazetesi
Twitter'da @TunceliEMEK
internette:

www.tunceliemek.com.tr
adresinden takip edebilirsiniz..

Herkes Kendi Faşistini Tutsaydı...!


Adı Mustafa Korkmalı. 14 yıl önce Tunceli EMEK Gazetesi’ni kurduğumuzda Mustafa Amca ile aynı pasajda karşılıklı işyerlerindeydik. Onun oğluna ait kahvehanesi vardı. İşten arta kalan zamanlarda yardıma gelirdi. Tunceli’de gördüğüm belki de en çalışkan insanlardan biri. 
Tunceli Belediyesi’nde taşeron işçi olarak temizlik hizmetlerinde çalışıyordu. Geçtiğimiz günlerde valiliğin işine son verdiği 52 kişiden biriymiş. Dün yolda karşılaşırken öğreniyorum bu durumu.

Mustafa Korkmalı, ben tanıdığım bu on dört yılda, iddia ediyorum ki herhangi bir örgütle ilişkisi asla olmayacak biri. Çatışmalı sürecin asla tarafı da olmayacak biri. Nitekim biz o pasajdan ayrılıp kendimize ait iki katlı baskı tesislerine taşındıktan sonrada Mustafa ve eşi Elif ile görüşmelerimiz devam etti.
Mustafa Korkmalı’ya bir işi verdiğinizde takip sistemini işletmenize gerek yok. Çünkü kendisi zaten o işi bitirmeden bırakmaz.
İşten çıkarıldığını duyduğumda şaşkınlığımın sınırı yok, şaka gibi. Ne son günlerin gözaltı gerekçesi olan Gülen Cemaati soruşturmasına verilen isimle FETÖ ile işi olur Mustafa Korkmalı’nın ne de çatışmalı sürece, ölüm ve öldürülmüşlüğe taraf olup destek verir. Ama garipliğe bakın ki, işine son verilmiş. Kendilerine bir yazı da tebliğ edilmemiş. Telefonla aramışlar geçtiğimiz günlerde ve “Yarın işe gelmeyin” demişler. Şimdi ne tazminatını alabiliyor ne de İşkur’dan işsizlik maaşı veriliyor kendisine.
Niye atıldığını bilmeden ekmeğiyle oynanmış biri Mustafa Amca.
Evine ekmek götürmenin derdiyle çalışan biri, bir anda olmuş terör örgütü yandaşı.
***
Adı Erdal Karateke. Tunceli’deki 112 Acil Serviste ambulans şoförüydü. O da yayımlanan 675 Sayılı KHK ile işinden atılanlardan.
Karateke, geçmişte Mazgirt’te öğretmen olarak görev yaptığımda kızı öğrencim olduğu için ailecek tanıdığım biri. Nezaketi, beyefendiliğiyle insanın kardeşi kadar içten sevebileceği biri. O da üç çocuğunu en iyi şekilde yetiştirmenin derdindeyken, bir anda terörle ilişkilendirilip ekmeği elinden alınanlardan.
***
Bu ülke zorla ve adeta direterek geçmişte çokça hayali terörist yarattı. 70 yaşındaki kadınları ve erkekleri dahi Tunceli’de yardım yataklıkla suçlayıp yıllarca cezaevlerinde tuttu. Bunlardan biri de Fatma Sevük. Yaşlı kadın 4 gün önce hayatını kaybetti. Sevük 77 yaşında cezaevine girdiğinde Alzeimher hastasıymış kızı Hacere’nin anlattığı kadarıyla. Ölmeden önce de anlık gelen hafızasıyla geçtiğimiz yıl uzun aradan sonra cezası Yargıtay’da onandığı için tekrar hapse giren kızını sayıklarmış.
77 yaşında ve üstelik Alzeimher olan bir anne, en fazla olsa olsa kendi çocuklarına yardım-yataklık eder. Ama devlet ondan bir terör yandaşı yaratmış ve üç yıl zindana kapatmış yaşlı kadını.
Fatma Sevük’ün belki de diretmişliği bundandı. Uzun yaşadı ve bu haksızlık için kendisinden özür diler diye beklemiş olmalı ki, haftasonu 94 yaşında hayata gözlerini yumdu.

***
Son günlerde Avrupa ülkelerinin tavrına bakıp “Aferin” ile takdir edenler de var ne yazık ki...Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’nın Hollanda’da yaşadıkları, protesto edenlerin üzerine köpeklerle polisin saldırısını takdir edenler de olmuş (!)
Tunceli’ye gelen Adalet ve Kalkınma Partililerin ziyaretleri haberleştirildiğinde bu ülkenin Başbakanı dahi olsa tahammülsüzlüklerini sosyal medyadan gösterenler oluyor. Yereldeki Ak Partili yöneticilerden kadınlara dahi çirkin küfürlerin sınırı yok.
Avrupa ülkeleri polisli, tazyikli sular ve biber gazlı Türkiye görüntülerine tepki verip demokrasi söylemi geliştirirken hep, Avrupa’nın orta yerinde 2017’de köpekler vatandaşları yerlerde sürükledi.
Literatürümüzden hiç inmeyen ve özellikte Tunceli’de gösterilerde, sokak arası sloganlarında dillendirilen ve hep tepki verilen faşist-faşizm tartışması, Türkiye’yi aştı, Dünya literatürüne girdi. Herkes kendi gerçeğinden kopmuş su sıralar, sürekli faşizm vurgusu yapıyor. Tıpkı biz Tuncelililer gibi. Ana cadde üzerinde polis lojmanına molotof kokteyli atıldı. Hamile kadın pencereden çıkarıldı.
Birahanelerde kadın garson çalıştırılıyor diye Tunceli’de molotoflu saldırılarda bazı kadınlar son anda kurtarıldı.
İnsan yakmaya karşı olan, Sivas’taki Madımak Katliamına her yıl en sert tepkiyi veren bu şehirde.
***
Mustafa Amcaya diyorum ki, senin örgütle ne alakan olabilir ki “Gidip Sayın Vali ile konuş.” “Yok” diyor hocam, “Sonra demesinler geri işe alındıysa demek ki ajandır”
***
Demokrasi narası atılan, faşizmin mezar olacağı sloganlaştırılan Tunceli’nin durumuna bakın hele. Adamın 13 yıllık emeği heba olmuş. Tazminatsız, gerekçesiz işten çıkarılmış. İşsizlere tanınan işsizlik maaşını dahi İşkur vermiyor, 58 yaşındaki adamın kaygısına bakın.
Zaten Tunceli’de normal vatandaş olmak mümkün değil ki. Mutlaka bir tarafsındır ve çoğunlukla aslında bundan da habersizsindir...?
Demem o ki, herkes kendi faşistini hizaya getirsin ya da herkes kendi faşistini tutsun. Yoksa mutluluk haram bize. Herkesin kendi yaptığını en doğru görüp başkasının düşüncesine tahammül edemediği ortamda, kim huzurla yaşayabilir ki?

Gazetemizi www.tunceliemek.com.tr adresi ile
Facebookta: Tunceli EMEK Gazetesi
Twitter'da: @TunceliEMEK
sayfalarından takip edebilirsiniz.
www.tunceliemeke.com.tr adresini ziyaretlerinizde reklamları "TIK"lamayı UNUTMA!

 “Mor Tabutlar”a Bindirilmiş “Nare Kadın”lar 
Öykülerimiz, belki daha dünyaya geldiğimiz anda bizim dışımızda kurgulanıyor ve biz dayatılanı yaşıyoruzdur; kimbilir.

Kundağımızdaki pembe renk, elimize tutuşturulan pembe giysili bebeklerle birleşiyor, sonrasında pembe ağırlıklı gençlik, mor giysilerle sürüp gidiyor hayatımızda.
Kız çocuğunu pembe gibi yumuşak, sakin bir renkle çerçeveleyerek büyüten bu dünyanın, sonumuzu neden morlaştırdığını belki hiçbir zaman çözemeyeceğiz; Kimbilir…!
Tıpkı, erkeğin ta hayatın başında tanışmasına vesile olunan o travmatik; silahlı, arabalı, tanklı-tüfekli-askeri üniformalı giysileriyle ona nasıl bir kötülük ettiğimizi göremeyen bir körlükle…
Kadın hakkı, özgürlük-eşitlik cümleleriyle uyandırdığımızı sandığımız hemcinslerimizin, bazen gencecik yaşında toprağa düşmesinin nedeni mi oluyoruz sorusu üzerinde düşünülmezse, kesik genç kadın başlarının gitar kutusunda taşınmasının, bindiği minibüste önce katledilerek sonra yakılmasının bir parça sorumlusu da olur muyuz? Kimbilir…!
Doğarken dayatılanın, ayrıştırılmanın, renklerle başlayan, mutfak-ütü-çoluk-çocuk bakımıyla şekillendirilen hayatımızı sonra neden eşitlemeye çalıştığımızı anlayabilmeyi umuyorum.
Bedenimiz, fiziksel özelliklerimiz, huyumuz-suyumuz, giydiğimiz, rengimiz, gücümüz farklıyken, herkes gibi olma çabası hem gereksiz hem de yorucu değil mi sizce de?
***
Bahar Kızıl ve Caner Temiz. Bu iki genç yazar, Tunceli Hozatlı. İkisinin de ilk kitapları yayınlandı. Muhtemeldir ki ikisi de aslında birbirini tanımıyor.
Oysa kitapları bir birini tamamlar türden.
İki farklı insanın birbirinden habersiz, adeta yarım kalanı tamamlayan bu kitapları aldığınızda günlerce okumuyorsunuz.
Okumaya hevesiniz varsa, soluksuz ve hemen okunan türden çünkü. Her iki kitaptan okuduklarınızdaki içinizi burkan hüzün, Türkiye ve Dünya gerçeğiyle harmanlanıp Tunceli’ninkiyle karışıyor. Bu yarı ketremsi tatla, okuduklarınızın yansımalarının hayatınıza da etkilerinin izdüşümlerini yaşıyorsunuz.
Çünkü; Bahar Kızıl “Nare Kadın”da genç bir kadının dağın yamacındaki çetin kış koşullarının aylarca hüküm sürdüğü küçük köyde yaşam mücadelesinin ağırlığını köylü kadınların güzelliğine olan hasediyle nasıl daha da ağırlaştırdığını aktarırken, Caner Temiz, kısa kısa ama her sayfada onlarca dakika üzerinde düşünmeye sevk eden satırarasında geçiştirilen mor tabutlarda taşınan kadın bedenlerini seriyor önünüze…Belki yazılan bu cümleler, gelecekte başka ölümleri durdurur diye…
Bu iki genç yazar, halk deyimiyle bir solukta okunan “Mor Tabutlar” ve “Nare Kadın” ile hem kadınsal yaşamımıza hem de ruh dünyamıza dokunmak istedi belki; Kimbilir…!
Ancak yanıtını belki asla bilemeyeceğimiz, “kimbilir”lere yükleyip bizi hep sızlatan bir soru var ki, sorarken dahi burulduğumuz, o da; “Kadına hakkını öğretmek mi, erkeği kadın hakkına saygıyı öğreterek yetiştirmek mi hemcinslerimize katkı sunar” sorusudur.
Gerçekte hangisi daha etkin çözüm olur acaba; “Mor Tabutlar”da “Nare Kadın”ların taşınmasının önüne geçmekte.
Hüsniye KARAKOYUN
Tunceli EMEK Gazetesi
husniyekarakoyun@tunceliemek.com.tr
Gazetemizi www.tunceliemek.com.tr adresi ile
Facebookta: Tunceli EMEK Gazetesi
Twitter'da: @TunceliEMEK
sayfalarından takip edebilirsiniz.
www.tunceliemeke.com.tr adresini ziyaretlerinizde reklamları "TIK"lamayı UNUTMA!