2 Eylül 2018 Pazar

Biz kimiz?


Hüsniye KARAKOYUN

Aldığımız kültür ve yaşadıklarımız; bazılarımızı cengaver, bazılarımızı içine kapanık hale getirir. Tunceli Belediye Başkan Yardımcısı Sayın Sami Doğan ile bir söyleşi gerçekleştiriyoruz. Anlatımlar çok keyifli. Benim gibi estetik merakı olan, gittiği bir şehir yahut ülkede mağazaların vitrinleri yerine tarihi mekanları, estetikle harmanlanmış binaları, köprüleri inceleyen biri için “Yaradanın hayata en büyük armağanı” diye nitelendirdiğim Tunceli, ne yazık ki geçmişten günümüze hem seçilen yerel yöneticiler hem atanan mülki amirlerden hak ettiği hizmetleri alamadı.

Seçenler de neyi niye seçtiğini sorgulamayınca, seçim zamanlarında kimse vaatlerde bulunmaya gerek görmedi. Elimizi tutanlar Düzgün Baba hatrına oy istedi. Verdik oyu niyaz niyetine, olan bu kentte yaşayan bize oldu.

Geçtiğimiz yıl Tunceli’ye vali olarak atanan Sayın Tuncay Sonel ile başlayan çeşitli çalışmalar var. Yeraltı çarşısına girmek neredeyse mümkün değildi çünkü tavanı akıyordu ve buradaki esnaf kovalarla suları boşaltıyordu.

Yine defalarca yazmış ve bir koordinasyon toplantısında Karayolları 8. Bölge Müdürüne de sitemimizi yöneltmiştik; orta refüjleri yeşillendirin diye. Aslında kent estetiğinin yaratıcısı yerel yönetimlerdir. 2 kilometrelik orta refüjler, ortada kaldı diye manşet atmak zorunda kaldık. Oysa biz belediyeye, verin gazete olarak peyzaj mimarlarıyla tasarlayıp çiçek ekelim, sizde sulamasını yapın demiştik. Tek isteğimiz vardı, yolun başına ve sonuna “Bu alan Tunceli EMEK Gazetesi tarafından düzenlenmiştir” diye yazmak. İneklerden koruyamayız, diğerleri tepki gösterebilir demişlerdi. Oysa çalıştığınızda herkesten kabul görmeyi beklemek, ilerlemenizi de engeller. Tarih cesurları, aykırıları, günün rutininin içinden sıyrılıp farklı söylemler geliştirenleri kaydediyor. Galileo, Einstein, Mandela, Kadın Filozof Krotonlu Theano’nın adının bugün hala biliniyor olması, o günkü aykırılıkları değil mi?

Herkes gibi olmak, tepkileri göze alamamak sıradanlığın göstergesi.

İşte bu aykırılıkta yöneticiler düşüm vardı hep benim. Bir parça aykırı, delişmen, kendi doğruları olan ve bunu başkalarının düşüncelerini de dinleyerek harmanlayıp ilerleyen yöneticilerin ancak kenti değiştirip dönüştüreceğine inandım hep. Bir kesimi çevresine alan yöneticiler ne yazık ki halktan kopup kendi içlerine yöneliyor. Sonrası sevimsizleşmek ve kayboluş.

Bugün için belediyenin kayyum olarak bu kadar şeyi yapması çok keyifli olsa da, burukluğumuz da büyük kendi namıma. Ben kayyumun değil, bu kentin seçtiklerinin çiçek, böcek, barınak, köprü, ışıklandırma yaptığı zamanlar olsun isterdim.

Bugün Tunceli Valisi Tuncay Sonel’in uyguladığı bazı projelerini bu ülkenin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan aldı uygulamaya başladı. Hatırlarsınız Tunceli’deki bir grup muhtarı Sonel yurtdışına göndermişti.

Başlatılan bu ilklerden hareketle, Tunceli Valisi’nin aykırılıkları, yürüdüğü yoldaki kararlılığını cemevleri için göstermesini istiyoruz. Yanına aldığı Urfalı Sami Doğan’ın Tuncelililere ve kente hizmetteki anlatımlarından anladığımız heveskarlığını, bu alana da yaymaları beklentimiz var.
 Babamı kaybettiğim zaman cemevlerinin bu kent için önemini kavradığımı itiraf etmeliyim. Eskiden insanlar öldüğü gün gömülürdü, ceset kokar ve ya yaz sıcağında çürür diye. Şimdi cemevleri bu soruna neşter vurdu. Oysa sorunları var, beklentileri ise sınırlı. Düzenli bir kişinin istihdam edilmesi. Elektrik, ısınma gibi temel ihtiyaçları için yıllık kendilerine bir bütçe ayrılması. Her ihtiyaçları için gidip birilerinin karşısında eğilmek sevimsiz çünkü. Bugün cemevlerinin tamamının yöneticileri buna mahkum edilmiş durumda.

Bazı sorular vardır, can acıtır. Yanıtını almak istemezsiniz diye sormak da istemezsiniz. Üvey evlat muamelesi gördüğünüzü düşündüğünüzde, kimeyse bu düşünce yöneltilmişliği, duygularınızdaki mesafe genişler. Makas açıldıkça, öfkelenir, hırslanırsınız ve diliniz bozulur. Bu duygusal bozulmuşluk beden dilinize de yansır.

Her ay vergi ödüyoruz. İlçe müftülerinin dahi makam arabası ve kendilerine şoför tahsis edildiği bir ülkede, “Hepimiz kardeşiz” türküsü söylememiz isteniyor.

Eşit kardeşlik istiyoruz, üvey kardeşlerin ruh hali hepimizce malum.

O halde şimdi çözüm vakti. Ağlamaktan, gerilmekten, sorun aktarıp sesimizin beden duvarımıza çarpıp geri dönmesinden yorulduk. Artık birbirimizi yormayalım olur mu?

14 yıllık dostluğun hatrına yollardaydım


Yüreği güzel insanlar var şu dünyada. Varlıkları sadece aileleri için değil, doğaya armağandır aslında. Karşılaşmalar işte bu nedenle kıymetlidir. Takdir ketumu, nefret hoyratı atalarımıza inat, tüm yetiştirilmişlik kabullerini ters-düz eden söylemlerim oldu çoğunlukla. İyiye dair olanları dillendirdiğimde, iyiliklerin artacağı kanaatim de hatırladığım en eski huyumdu belki. Bu nedenle takdiri tenkitin önüne koydum hep.
Gaziantep yolundayım. Aracın navigasyonu ile ulaşmaya çalıştığım, 14 yıl önce EMEK’imizin kurulmasıyla kendisini tanıdığımız, aslında uzaklardan dostluğunu hep duyumsadığımız matbaa malzemeleri de satan ve kentin en büyük matbaasına da sahip Sayın Mustafa Karabaş’ın oğlunun düğünüydü.
Karabaş Ailesi oğlu Doğan’ı Akıncı Ailesinin kızları Gülşen ile kuracakları yuvalarına evlilikle uğurlarken, bu mutluluğa ortak olmak üzere davet edilmiştim. 484 km’lik yol zaman zaman Elazığ’ın Palu ilçesi güzergahından sarp yollar ve dik güzergahlardan Maden ilçesine doğru ulaştırsa da, devamında geçilen güzergahlar Güneydoğu’nun ovayı andıran düz alanlara kurulu diğer illeri oluyor. Diyarbakır’ın Ergani ilçesi ile başlıyor düz arazi yapısı. Ardından Urfa-Siverek ve önce ilçesi Nizip’e ulaştığım Gaziantep’in bu ilçesi ile başlıyor yolun sağıyla solunda ormanı andıran fıstık ile zeytin ağaçları.
Her seyahat, yeni öyküleri tanımak da demek. İşte bende gittiğim gün yaklaşık 2 saat sonra katıldığım düğünün gecenin ilerleyen saatlerinde bitmesiyle sonraki günü kenti tanımaya ayırıyorum. Birkaç saate sığdırdığım bu kent gezmesinde, okuduğumuz o meşhur Antep mutfağını besleyen Baharatçılar Çarşısını, kentin geçmişinden süzülüp gelen ancak giderek eskisi kadar rağbet görmeyen Bakırcılar Çarşısını geziyorum. Sohbette; İstanbul Taksim ile özdeşleştirilen Gaziler Caddesi, Tahtani Camii, Rahmibey Konağı, Kaleoğlu Mağarası ile Antep Kalesi de gezilen yerler arasındaydı.
Gaziantep kebapları ve baklavasıyla ünlenen bir şehir olunca, “Antep Kebapları” diye şiirle duruma dikkat çekilmiş.
Daha önce yenilen baklavaları unutun bu kente gidip iyi bir yerde baklava yiyecekseniz. Ben gibi çok tatlı sevmeyen birinin dahi lezzetine hayran kaldığı Antep Baklavası ve kebabına sizi iştahlandırarak, bir parça gezme hevesinizi harladıktan sonra, bu bir gezi-gözlem yazısıyken, kentin en önem verdiği Antep Kalesinin hemen yanıbaşında yer alan müzenin girişindeki Şahin Bey anıtı ile kısa bir Gaziantep tarihi, adının anlamı ve kentin en eski yerleşim yerine de adını veren Şahinbey’in kim olduğunu da sizinle paylaştıktan sonra, bir gün sonra sizi çekebildiğimiz fotoğraflar eşliğinde Mardin’i gezdireceğim.
Gaziantep sokaklarında dolaşırken, hala Osmanlı dönemini canlandıran şerbetçiler dolaşır. Zaman zaman Osmanlı dönemi kıyafetler giyen şerbetçilerin elinden içtiğiniz Meyankökü, Vişne ve ya Osmanlı şerbetinin yanısıra, Şahinbeyin en işlek Caddesi olan Gaziler Caddesinde şerbetçi heykelinin ucundaki musluktan su da içebilirsiniz.
Giyim eşyalarının fiyatlarındaki ucuzluk dikkat çekerken, bunun kentteki zanaatkar ve çalışkanlıktan kaynaklandığına dair bir çıkarsamada bulunuyorum.

Şimdi Gaziantep adı ve kısa tarihi:
Gaziantep Valiliği’nin resmi web sayfasında yer alan bilgiye göre; Şehir, Cumhuriyet öncesi yıllara kadar Ayıntap (Ayıntab) adıyla anıla gelmiştir. Bu adın benzerine ilk kez Haçlı Seferlerine ilişkin kroniklerde rastlanır. Urfalı Mateos ve Papaz Griro’nun, 1124-1155 yılları arasındaki seferlerde, Arapların Ayıntab adını verdikleri şehirden Hantap (Hamptan) diye söz ettiği anlatılmaktadır.
Arapça “parlak pınar” anlamına gelen Ayıntab, Ermeni kaynaklarında Anthapt olarak geçer. Gaziantepli tarihçi Bedrüddin AYNİ’nin ifadesiyle Antep’in eski adı “Kala-i Füsus”dur. Kala-i Füsus “Yüzük Kalesi” demektir. Bedrüddin AYNİ’ye izafe edilen rivayete göre, buranın kötü bir hakimi varmış. Birçok uygunsuz işler yaptıktan sonra ettiklerine pişman olmuş ve tövbe etmiştir. Adı Ayni olduğundan, halk “Ayni tövbe etti” demiştir. Bundan ötürü şehrin adı “Ayni Tövbe” Aynitap olarak kalmıştır.

Bir diğer rivayette ise; AYINTAP adını, suyunun güzelliğinden ve bolluğundan dolayı aldığı söylenmektedir. Zira, “ayın” pınar, kaynak, suyun gözü anlamına gelmektedir. Dolayısıyla “tab” güzel pınar ve güzel kaynak manasını ifade etmektedir. Yine “Ayıntap” adındaki, “tab” güç ve takat anlamına gelmektedir. Şehre suyunun bolluğundan dolayı da bu ismin verildiği söylenmektedir.

İslam egemenliği sonrasında Ayıntab adı giderek Ayıntap’a dönüşmüştür. Fransız kuvvetlerine karşı şehrin savunmasını bu uğurda verdiği 6317 şehide rağmen yılmadan, cesaretle sürdürmesi ve eşsiz bir direniş göstermesi nedeniyle 6 Şubat 1921 tarihinde TBMM tarafından “gazilik” unvanına layık görüldüğünden “Gaziayıntab” olmuştur.
1928 yılında ise şehrin adı GAZİANTEP olarak değiştirilmiştir.

Şahinbey Kimdir?

Gaziantep'in ve şehrin düşmana karşı savunmasında simge isimlerden olan Şahin Bey lakaplı Mehmet Sait 1877 yılında Gaziantep'te doğdu. Henüz 22 yaşında ilk defa Yemen'e asker olarak gitti ve Yemen'de başçavuş rütbesine kadar yükseldi.

1911 yılında da Trablusgarp Savaşı'na gönüllü olarak katılım sağladı ve ardından Balkan Savaşları dahilinde Çatalca Cephesi'nde görev yaptı. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce Galiçya Cephesi'nde, 1917 yılında da Sina Cephesi'nde bulundu.
Askeri başarılarından ötürü Mülazımı Sani rütbesini hak eden Şahin Bey, 1918 yılında İngiliz askerlerine esir düştü ancak 1919 yılı sonlarına kadar süren esareti Mondros Ateşkes Antlaşması dahilinde sonlandı ve serbest bırakıldı.
1919 yılında Harbiye Nezareti tarafından Birecik Askerlik Şubesi Başkanlığı'na getirilen Şahin Bey, ardından Antep Heyet-i Merkeziyesi'ne başvurdu ve heyet, Şahin Bey'i Kilis-Antep yolu Kuva-yi Milliye komutanlığına atadı.

Tarihi kitaplara göre; Kilis-Antep yolunun savunmasını üstlenen Şahin Bey, 1920 yılı başlarından itibaren Fransız kuvvetlerine karşı mücadele etti. Şubat ve Mart aylarında Fransızların Antep'e askeri sevkiyatlarını engelleyen Şahin Bey, bu güçlerin geri çekilmesini sağladı.
24 Mart'ta kalabalık bir Fransız gücü Urfa'ya doğru harekata geçti ve Fransızların takviye birlik alması sonucunda geri çekilmek zorunda kaldı. 28 Mart'ta kendi komutasında bulunan birlikler tarafından savunulan Elmalı köprüsünde meydana gelen çarpışmada hayatını kaybetti.
Şahin Bey lakabı, Urya yolunda gösterdiği üstün başarıdan dolayı takılmıştır ve Antep Savunması'nda üstün fayda sağladığı için Şahin Bey'in anısına Antep'te Şahinbey ilçesine adı verilmiştir. Hayatını kaybettiği Gaziantep- Kilis karayolu üzerinde kendisi için anıt mezar yaptırılmıştır.

Hüsniye KARAKOYUN/Tunceli EMEK Gazetesi